top of page
Image by Andrew Neel

Azınlık Raporu, Kişisel Veriler ve iPhoneX



Bundan tam 15 sene önce yani 2002 yılında gösterime girdiğinde, Amerikan yapımı Azınlık Raporu teknolojinin gelebileceği nokta anlamında oldukça büyük bir gürültü koparmıştı. Filmde suç önleme dairesi başkanı John Anderton’ın (Tom Cruise) kaçak olduğu esnada bir koridorda yürürken kişiye özel reklamların hologramlar eşliğinde karşısına çıktığı ve sonrasında bir tekstil mağazasına girdiğinde yüzünün hemen tanınarak “Merhaba, tekrar hoşgeldiniz” ifadesiyle karşılandığı sahneye filmin tamamını izlemeyenler dahi bir yerlerde mutlaka aşinadırlar. O zamanlar filmi izleyen arkadaşlarımızla teknolojinin ne zaman bu seviyelere gelebileceğini hep tartıştık.


Takvimler 12 Eylül 2017 tarihini gösterdiğinde -her sene olduğu gibi- Apple yeni modeli iPhoneX’i dikkat çekici bir etkinlikle tanıttı. Gündem de yine yeni bir iPhone ve “ne lüzumu var yenisine” atışmaları; sosyal medyada ise beğenenler, beğenmeyenler; teknoloji çılgınlığını gerekli bulanlar, gereksiz bulanlar arasında tartışmalar süre dursun Apple, iPhoneX ile birlikte yeni özelliği Face ID (Yüz Tanıma) teknolojisini de kullanıcılarının beğenisine sundu. İşte bu da yeni iPhone haberinin asıl bizi ilgilendiren kısmını oluşturuyor.

TOUCH ID, FACE ID. Sıradaki?


Apple Face ID teknolojisinden önce hepimizin bildiği gibi parmak izini tarayan Touch ID teknolojisini kullanmaktaydı. Touch ID teknolojisi, hukuki açıdan bakıldığında özellikle kişilerin kendi aleyhine delil göstermeye zorlanamaması kuralına, yani adil yargılanma hakkına aykırı olarak kullanabileceği düşüncesiyle hep eleştirildi. Nitekim şüphelilerin en özel bilgilerine sahip oldukları telefonların kilitlerinin zor kullanılarak yani kişilerin parmaklarının telefona temas ettirilmesi yöntemiyle açıldığı örnekler özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde çok yaşandı. Artık bu şekilde bir zorlamayı yasaklayan mahkeme kararları olmasına rağmen ABD’de sınır güvenliği polisleri tarafından halen hukuka aykırı olarak bu işlemler uygulanmakta.

Kısaca hatırlatmak gerekirse “Adil yargılanma hakkı” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6.  ve Anayasamızın özellikle 38. maddesinde karşımıza çıkar. 1982 Anayasası 38. Maddesine göre “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz”. Dolayısıyla bizim hukukumuz açısından yukarıda belirtildiği gibi bir muameleye karşı koyabilmek Anayasal bir haktır.


Apple daha önce kullandığı Touch ID teknolojisi ile cihazın kaydettiği biyometrik verileri asla Apple bulut servislerine yüklemediğini, kesinlikle kimse ile paylaşmadığını ve geliştirdiği çok güvenli çiplerinde Hash Data olarak sakladığını iddia ediyordu. Ancak dünyada halen birçok kişi Snowden vakasından sonra yaşanan güven bunalımı nedeniyle Apple’ın detaylı şekilde verdiği taahhüdüne rağmen bu tür olaylara kuşkuyla yaklaşıyor. Üstüne üstlük, Facebook’un geçen haftalarda İspanya Veri Koruma otoritesi tarafından cezalandırılması da bu dev teknoloji firmalarının halen ne kadar güvenilir olduğu tartışmasını da körüklüyor. Buna göre Facebook gizlilik politikalarında hesapların kapatılmasından itibaren derhal bilgilerin silindiğini açıkça ifade etmesine rağmen, söz konusu cezaya delil olarak kullanıcılarının bilgilerinin hesaplar kapatıldıktan sonra 17 ay daha veri tabanında tutulduğuna dair delillerin elde edildiği iddia ediliyor. Buna rağmen Apple’ın San Bernardino nişancısı olayında FBI’a gösterdiği direnç dolayısıyla bu konuda diğer teknoloji devlerine karşı bir adım daha önde olduğunu söyleyebilirim.


FACE ID ve Kişisel Veriler


Gelelim Face ID teknolojisine… Apple Face ID teknolojisinin de Touch ID ile aynı güvenlik özelliklerine sahip olacağını açıkladı. Yani yüz tarama ile elde edilen biyometrik veriler asla güvenlik çemberi içerisindeki çip dışına çıkarılmayacak. Yine de yukarıda belirttiğimiz gibi kişilerin kendi aleyhine delil göstermeye zorlanamaması kuralına, kişilere zor kullanarak parmak izinden daha da kolay şekilde delinebileceğini hayal etmek için çok geniş bir hayal gücüne sahip olmaya gerek olmadığını düşünüyorum.


Bunlar tartışmanın biyometrik veriyle ilişkili olarak Ceza Hukuku’nu ilgilendiren tarafı. Bir de konunun davranışsal pazarlama ve kişisel veriler boyutu var. Nitekim çoğu veri uzmanı FACE ID teknolojisinin özellikle kullanıcıların kişisel verilerini toplamaya yardımcı olacağı şeklinde görüş bildiriyorlar. Nitekim, artık kalp atışının yalnızca yalan makinesini profesör William Moulton Marston’a icat ettiren fonksiyonu dışında, izleyicilerin bir dizinin herhangi bir bölümünde en çok hangi sahneyi beğendiklerini öğrenmek için kullanıldığı zamanlarda yaşıyoruz. (Apple Watch ile yapılan Game of Thrones testi)

FACE ID teknolojisi ile de cep telefonunuzla alışveriş yaparken, video seyrederken, oyun oynarken veya haber okurken göz bebeğinizin büyüyüp küçülmesinden kaşlarınızın hareketlerine, tebessümünüzden burun deliklerinizin açılıp kapanmasına kadar hangi veriye nasıl tepki vereceğinizin belki de ipuçlarını uygulama sahiplerine iletiyor olacaksınız. Böylece beğenilerinize göre sizi çözümleyen yapay zekalarla en önemli kişisel verilerinizi, yani duygularınızı ve düşüncelerinizi paylaşmış olacaksınız.

Yeni bir toplum ortaya çıkıyor.


Çok mu komplo teorisi gibi geldi? O zaman ya Stanford üniversitesinin çalışma sonuçlarından haberiniz yok (aşağıda detaylı olarak açıkladım) ya da Facebook’un otomobil sergi alanlarını (showroom) ziyaret eden kullanıcıları yüzlerini tanımlayarak bu kişilere otomobillerle ilgili reklamlar gösterebileceğinden.


Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma sonucunda, geliştirilen bir yapay zekanın insanların yüzlerini tarayarak hangi cinsel eğilime sahip olduklarını oldukça yüksek bir oranda tespit etmeyi başardığı ortaya çıktı. Buna göre yapay zeka tek bir fotoğraf üzerinden hareketle, erkeklerin %81’inde, kadınların ise %74’ünde doğru sonucu bulabildi. Üstelik yapay zeka her kişiye ait beş adet fotoğraf incelediğinde bu oranlar %91 ve %83’e çıktı. İnsanların aynı konuda yapmış olduğu tahminlerin oranı is yalnızca %61’de kaldı. Söz konusu araştırmanın 35.000’den fazla kişinin fotoğrafı üzerinde yapıldığını da ekleyelim.


Bu çok önemli çalışma bize şunu gösteriyor ki yüzümüze ait biyometrik veriler diğerleri örneğin parmak izi veya retina gibi sadece delil üretmeye veya bilgi doğrulamaya yaramıyor aynı zamanda kişiliğimize ait tüm verileri ortaya koyabiliyor ki bu konu toplumda oldukça önemli bir gizlilik sendromu yaratacaktır. Nitekim belirli cinsel eğilimlerin suç sayıldığı toplumlarda kişilerin en temel haklarından olan özel hayatın gizliliği ihlal edilecek ve belki de yazılımlar aracılığıyla insanlar hakkında hükümler verilecektir.


Son olarak, FACE ID basit bir telefon teknolojisinden ziyade hayatımızı değiştirecek çok önemli bir kilometre taşıdır ve Ekonomist dergisinde de yorumlandığı gibi artık toplumsal değişim savaşında son hat da düşmek üzeredir:


“Yüz tarama yalnızca bir teknolojik değildir. Bu teknoloji toplumu değiştirecektir.”

80 görüntüleme
bottom of page